top of page

#6 Sedona Günlükleri: Doğa ile Yeniden Bağ Kurma

  • Yazarın fotoğrafı: Urala
    Urala
  • 30 Nis
  • 9 dakikada okunur

Aşkın Ardından: Ruhun Yeşil Patikası


Çıktığım içsel yolculuk tabi ki aşkı bulunca bitmedi. Zaten içsel yolculuk hiç biter mi? Dahası Andrew ile ilişkimizin yürümesinin en temel sebeplerinden biri, onunla tanıştıktan sonra kendi yoluma ve yolda kendimi şifalandırmaya devam etmem oldu.


Andrew ile White Sand Dunes'da tanıştıktan sonra tekrar yola düştüm. Bu sefer istikametim Amerika'nın Arizona eyaletindeki Sedona şehri idi. Sedona'ya daha önce bir kere gitmiş ve doğasından etkilenmiştim. Ayrıca ormandaki yoğun enerji alanları ve spiritüelliği ile bilinen bir yer olduğunu duymuştum. Dolayısıyla çölü ziyaretimden sonra nereye gitsem diye düşünürken, "madem hazır Amerika'nın bu taraflarındayım biraz Sedona'da zaman geçireyim, hem bol bol doğa yürüyüşleri yaparım hem de bir bakayım çalışabileceğim bir şaman bulabilir miyim" dedim.


Böylece internette bakınırken Greg'i gördüm. Kökenlerinde Amerikan yerliliği olan, kişiye özel şifa ve eğitim programları hazırlayan bir şaman idi. Greg'in fotoğrafını ve sayfasını görünce kalbimden "hah evet işte bu!" sesini duydum. Hayatın akışında nereye gideceğimi, neyi nasıl yapacağımı düşünürken veya yol ayrımı noktalarında karar alırken içimden gelen "cuk oturma" hissiyatının önemli olduğunu keşfettim. Kalbin sesi nedir, nasıl dinlenir diye sormuştum ya, genellikle bu hissiyatın kalbimin sesi olduğunu keşfettim. Bir şey içimde "ha ya işte bu!" dedirtiyorsa, sebepsiz olsa bile veya zihnime mantıksız gelse bile, gördüğüm şeyin içimde bir yerlere cuk oturduğunu hissediyorsam onu takip ediyorum.



Şamanın Yolu: Teknikten Öteye Geçiş


Böylece önümdeki bir ayı Sedona'da geçirmeye ve Greg ile çalışmaya karar verdim. Greg'i bilgi almak için aradığımda bana "bu süreçten beklentin nedir, ne öğrenmek veya ne üzerine çalışmak istiyorsun?" diye sordu. Ben de "şamanik şifa tekniklerini öğrenmek istiyorum, çünkü ben de şifacı olmak istiyorum" dedim.


O ise bakış açımı değiştirecek bir cevap verdi: "Ben teknik öğretmiyorum. Şifalandırma gücü zaten senin içinde olan ve senin bildiğin ama unuttuğun bir şey. Ben senin bu güce ve içinde hali hazırda olan ilahi bilgiye erişimindeki blokları ortadan kaldıracak şifa çalışmaları yapıyorum. Sonrasında bu blokları şifalandırarak kaldırdığında, senin başkalarıyla çalışırken ne gibi yeteneklerinin olduğu veya nasıl şifa çalışmaları yapacağın senin kendinin keşfedeceği bir şey. Şifa 'teknik'leri öğrenilerek şifacı olunmaz. Şifacı olmak için önce kendini, kendi geçmişini, yaralarını şifalandırman gerekir. Kendini şifalandırdıkça, şifacı yetilerin de kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bu benim sana öğretebileceğim bir şey değil, bu senin zaten bildiğin ve sadece hatırlaman gereken bir şey. Bu önümüzdeki bir ay tabi ki çalışabiliriz ancak çalışmalarımız, bu süreçte kendini gösterecek yaraların ve blokajların üzerine senin kendini şifalandırmana yönelik seanslar olacaktır. Ben sana sadece rehberlik edeceğim. Bu seansları ise önce biraz seni dinleyerek ve biraz sohbet ederek, sonrasında ise ağırlıklı olarak ormanda, doğada birlikte yürüyüşlere çıkarak gerçekleştireceğiz. Zamanımızın çoğu dışarda ormanda geçecektir çünkü doğa ananın kendisi en büyük rehber ve şifacıdır. Eğer bu çalışma şekli senin için uygunsa bu hafta başlayabiliriz."



İçsel Dönüşümün Keşfi: Sabır ve Teslimiyet


Greg'in cevabından etkilendim ve anladım ki önümde düşündüğümden daha uzun bir yol var. Tavrı ve yaklaşımı bana Roko'yu da anımsatmıştı: "Ben sana yeni bir şey öğretmiyorum, sen zaten biliyorsun." Ancak anladım ki bu bildiklerimi hatırlama, içimdeki şifacı ile bütünleşme sadece bir eğitim programı veya başkalarını dinleyerek, okuyarak, kurslara gidip farklı 'teknik'leri öğrenerek olacak bir şey değildi.


Tabi ki okumak, dinlemek, bazı kadim teknikleri öğrenmek çok değerli olabilir ancak şifacı olmanın yolu kendini şifalandırmaktan geçiyordu. Öğrenilen farklı teknik ve bilgiler sadece kendi içinde derinleşmek ve kendin ile yüzleşmek için bir araç olarak kullanıldığında anlamlı hale geliyordu. Tüm bu bilgi ve tekniklerin hepsi sadece birer araçtı, şifanın kendisi değillerdi. 


Şifanın kendisi, kendi içimizde taşıdığımız tanrısallık ve ilahi güçten geliyordu. Asıl mesele içimizdeki bu tanrısallığın özgürleşerek ortaya çıkabilmesi için egoya dair, zihnimizin yarattığı tüm kalıpları yıkmak ve blokajları temizleyebilmek idi. Doğduğumuz ve büyüdüğümüz toplum yapısı içerisinde egosal kimliğimizi, yargı kalıplarımızı oluşturup güçlendirmeye bu kadar sene harcadıktan sonra, tüm bunlardan arınmak çok kolay ve hemencecik olan bir şey değildi sanırım.

Benim egosal tarafımdan gelen aceleci, sonuç ve başarı odaklı, "hemen öğrenip bir şeyler yapmaya başlamam lazım", "madem bu yolculuğa çıktım, bunun bir çıktısı olması lazım" diyen tarafım bozguna uğramıştı, çünkü anlamıştı ki öyle hemen bir kaç eğitime katılıp sonra şifacı olunmuyormuş. Ama sonra çocuksu tarafım hemen devreye girdi ve bu cevaptan çok da mutlu oldu. Çünkü bu onun için daha uzun bir seyahat, yolculuk ve dolayısıyla daha çok oyun zamanı demekti.


Çıktı odaklılığı bırakınca üzerimden ağır bir yük kalktı. "Aman neyse ne, ne güzel işte, sen yolculuğun keyfini çıkar, zamanı gelince herşey yolunu bulur" dedim ve vadeli hedeflerimi de bıraktım gitti. Greg'e "benim için çok uygun, bir kaç güne görüşmek üzere" dedim ve kendime Sedona'dan hemen bir ev kiraladım.


Sedona'da yaklaşık olarak bir ay kaldım ve her hafta Greg ile birlikte en az üç kere birlikte ormanda rotasız keşif ve şifa yürüyüşlerine çıktık. Greg'den bu süreçte çok fazla şey öğrendim, ancak bana verdiği iki hediye benim için özellikle paha biçilemez. Bu iki hediyenin biri yaşam şeklimi dönüştürerek beni daha mutlu, sevgi, ışık ve şükür dolu bir insan yaptı. Diğeri ise geçmişimden süregelen temel yaraları şifalandırabilmemi sağladı. Bu yazıda öncelikle aldığım ilk hediyeden bahsedeceğim.



Doğanın Dilini Öğrenmek: Yeniden Uyanış


Greg'in bana verdiği ilk hediye doğa ile yeniden derinden bağ kurmayı hatırlatmak oldu. İlk buluşmamızda önce tanışıp biraz sohbet ettikten sonra hemen ormana gittik. Yürümeye başlamadan önce bana her şeyin canlı olduğundan bahsetti. Arabasını selamlıyor, nasıl olduğunu soruyor, su şişesine suyunu taşıdığı için teşekkür ediyordu. Ormana girdiğimizde ise ağaçlarla, bitkilerle, kayalarla, su ile, kar ile konuşuyordu. Doğa ananın dili olduğunu ve bizimle konuştuğunu söyledi bana.


Yürürken bazı bitkilerin ve ağaçların kendisine daha parlak ışıldadığını söyledi, bu onların Greg'e selam verme şekli idi. Bana yürürken anda kalmamı ve etrafıma dikkatli bakmamı söyledi. Her attığım adımda çevremdeki ağaçları, bitkileri, kayaları "görmemi", onları tanımamı ve selamlamamı söyledi: "Onları onurlandırırsan, onlar da seni onurlandırırlar."


Yürürken dikkatli bir şekilde her bir ağaca, bitkiye bakmaya başladım. Geçerken gözüme parlayanlara merhaba dedim. Böylece birden sanki tüm orman canlandı, ya da daha doğrusu ben ormanın aslında ne kadar canlı olduğunu farkettim. Bir anda gözüm açılmış gibi hissettim, sanki doğanın bu canlılığını ilk defa görüyordum ve o anda doğa ile farklı bir bağ kurduğumu hissettim.


Kopukluktan Bağ Kurmaya


Bu bağ ile farkettim ki önceki modern hayatım içerisinde doğa ile bağ kurmaya gittiğimde bile, doğanın içinde doğadan ne kadar kopukmuşum. Şehirde olmayı, modern hayat şeklimizi doğadan kopuk olarak yorumlayıp doğa ile bağ kurmaya ormana gidiyoruz ancak ormanda yürürken yine kendi kafamızın içindeyiz, yürürken belki doğru düzgün durup bakmıyoruz bile etrafımıza, çevremizdeki ağaçlar ve diğer canlılarla iletişim kurmuyoruz.


Sanki canlı değillermiş de sadece arka planda bir süs, bibloymuş gibi yaklaşıyoruz bitkilere. Sanki sadece bizim gözümüze güzel gözüksün, bizi rahatlatsınlar diye oradalarmış gibi davranıyoruz. Modern insan olarak doğayı uzun zamandır sadece huzur veren bir arka plan resmi olarak kullandığımızı farkettim. Halbuki doğa dediğimiz şey aynı bizim gibi nefes alıp veren bir canlıydı ve en az bizim kadar saygıyı, görülmeyi ve iletişim kurulmayı hak ediyordu. Ben bu zamana kadar bunu hiç farketmemişim, yürüyüşümde etrafımdaki bitkileri, diğer canlıları hiç görmemişim ya da görsem bile durup merhaba demeye tenezzül edecek kadar canlı olduklarını düşünmemişim.


Greg sayesinde doğa ile yeniden samimi bağ kurmayı hatırladım. Onunla yürürken yalnız olmadığımızı çok yoğun bir şekilde hissetmiştim, tüm orman - ağaçlar, bitkiler, kuşlar oradaydı, bizi görüyor ve selamlıyorlardı. Sedona'da kaldığım bir ay boyunca tek başıma bir çok kere ormanda yürüyüşlere çıktım. Eskiden bu yürüyüşlerde yalnız olduğumu düşünürdüm ancak o günden sonra doğada kendimi hiç yalnız hissetmedim. Her seferinde farklı arkadaşlar edindiğimi, farklı canlılarla tanıştığımı ve birlikte zaman geçirdiğimizi hissettim.


Yalnızlık: İçsel Kopukluk


Anladım ki bunca süre içimde taşıdığım o derin yalnızlık hissi aslında yalnızlık değil kopuklukmuş. Hayattan kopukluk. Ve bu kopukluk fiziksel değil, tamamen kendi zihnim ile yarattığım bir kopuklukmuş. Doğa ile bağ kurmak için ormanda yürüyüşe çıkmak yetmiyormuş, doğa ile bağ kurmak için önce kafanın içinden çıkıp doğayı görmek sonra da onunla iletişim kurmak gerekiyormuş.


Bugünkü dünyada insan zihninin yapısı o kadar çok kendisi, kendi düşünceleri, kendi hisleri, kendi işleri, yapacakları ile dolu ki - bu dolulukla çevremizdeki başka hiçbir canlıyı, canlılığı, hayatı doğru düzgün göremiyoruz. Göremeyince kendi kendimizi çevremizden, hayatın kendisinden koparmış oluyoruz ve sonra da bu kopukluk içerisinde yalnızlık çekiyoruz, yalnız olduğumuza inanıyoruz. İçinde yaşadığımız, çevremizdeki bu canlılıktan kopukluk ise bizi donuk, içten içe ölü insanlar haline getiriyor ve içinden çıkamadığımız bir bunalıma hapsediyor.


Yeni Bir Yaşam Şekli


O günden beri artık etrafımdaki hayata ve canlılara daha dikkatli bakmaya ve görmeye çalışıyorum. Greg o gün bana muazzam bir hayata bakış açısı ve yaşam şekli hediye etti. Artık ormanda veya şehrin ortasında gördüğüm ağaçlara, bitkilere selam veriyorum, bazen durup onlara ne kadar güzel olduklarını söylüyorum, hallerini hatırlarını soruyorum, bazen sarılıyorum, dallarından nazikçe tutuyorum. Artık yavaş yürüyorum - çünkü artık güzel bir çiçek gördüğümde kafamı çevirip yoluma devam etmiyorum. Duruyorum ve bu güzel çiçeğe ne kadar güzel olduğunu söyleyip, içinde bulunduğu sokağa, buradan geçen insanların ve benim hayatıma güzellik kattığı için teşekkür ediyorum. Karşılık olarak ise bana geri parıldadıklarını, ışıklarıyla selam verdiklerini görebiliyorum.


Bu günlük alışkanlığı edindiğimden beri kendimi daha canlı, daha mutlu ve daha sevgi dolu hissediyorum. Sanki her gördüğüm, selam verdiğim ve konuştuğum bitki bana karşılığında güzel enerjilerini yolluyorlar. Bu karşılıklı iletişimin, doğa ile kurulan bu bağın başlı başına şifalı olduğuna inanıyorum.


Ormanın Rehberliği: İlahi Akışı Takip Etmek


Greg ile orman yürüyüşümüze geri dönecek olursak, bu şekilde doğa ile konuşarak yürümeye devam ettik. Bir süre sonra yürürken birden durduk. Greg önünde bir enerji alanının onu geri ittiğini söyledi. Sanki orman o yoldan gitmemizi istemiyor ya da izin vermiyor gibi.


Bana "Seni özellikle götürmek istediğim bir alan vardı buradan gidiliyor, ancak bir şey beni geri itiyor" dedi ve benden biraz sessiz zaman istedi. Gözlerini kapadı, sonra biraz etrafına baktı ve bana geri dönerek "Evet orman buradan geçmemizi istemiyor, itici bir güç var. Bu senin için iyi bir ders olabilir. Ormanda veya hayatta yolunda giderken aklının sana verdiği iyi fikirler olacak ve bu iyi fikirleri takip etmek isteyeceksin. Ancak bir de ilahi akış var. İyi bir fikir ve ilahi akış aynı şey değildir, bazen aynı yolu gösterebilirler ancak farklı şeyler."


"Aklının iyi fikirlerini değil, anlamlandıramadığın, mantığına saçma bile gelse, aklına hiç yatmasa dahi sadece kalbinle hissedebileceğin bu ilahi akışı takip etmelisin. Bu yol seni her zaman esenlikle ışığa çıkaracak, sonunda olman gereken yere götürecektir. İyi fikirlerinde direttiğinde, eğer ki bu yol ilahi akıştan farklı ise, çok mantıklı olan planlarının seni zor, kavga ve mücadele dolu bir yolculuk sonunda çıkmaz bir yola getirdiğini görecek ve geri dönmek zorunda kalacaksın."


"Şimdi seni bugün aklımdaki yere götürmek benim aklıma gelen iyi bir fikir idi ancak hissediyorum ki ilahi akış buradan gitmemizi istemiyor, dolayısıyla aklımla yaptığım bu planda ısrarcı olmayacağım. İçimden bir ses senin yola liderlik ederek bizi kendi kalbinden geçen yere götürmeni söylüyor. Bu senin için güzel bir pratik olacaktır. Kalbinin götürdüğü yere gidelim."


"Yürürken olabildiğince düşünmemeye, aklınla yolu bulmamaya çalış. Düşünmeden sadece içinden neresi geçiyorsa - çalılıklarla kaplı olsa dahi, bir çocuk gibi sadece ayaklarının götürdüğü yere gidelim. Kaybolmaktan da korkma, bu ormanın her köşesini iyi bilirim. Hadi bakalım, buyur ben arkandayım seni takip ediyorum."


Peki dedim ve çocuklar gibi şen bir şekilde yürümeye başladım. İçimdeki küçük çocuğun enerjisinin yoğun bir şekilde dışarı çıktığını hissedebiliyordum. Yürürken nereye gideceğimi veya gitmek istediğimi hiç düşünmedim. Zihnim tamamen kapalıydı, sadece ayaklarımın ve kalbimin beni götürdüğü yerlere doğru yürümeye başladım. Bazen açık bir yol olmasına rağmen kalbim oradan gitmek istemedi, çok dik olan ve yol olmayan çalılıkların arasına soktu beni. Oradan ilerledim.



Buzlu Kayanın Bilgeliği: Kırılganlık ve Güç Dengesi


Sonra bir kayalıkla karşılaştım. Çok güzel bir kaya idi, üzeri buzla kaplıydı ancak buzlar yavaş yavaş eriyerek minik bir akıntı olarak aşağıya akmaya başlamıştı. Kayalığın yanına gittim, izin isteyerek ve selamlayarak onlara dokundum ve kayaların gücünü içimde hissettim. Sonra üzerindeki buzlara baktım ve buzların pırıltısı, içindeki minik hava kabarcıkları, çatlaklarının ve kırılganlığının güzelliği karşısında büyülendim. Bu sırada Greg "Burası ne söylüyor sana?" diye sordu. O anda sanki kayanın bana anlattıklarını içimden geçtiği gibi anlatmaya başladım:


"Burası kırılganlık ve çok büyük bir dayanıklılığın, gücün birlikte var olabileceğini hatırlattı bana. Hassasiyeti bir zayıflık olarak algılıyoruz çoğu zaman, ama sanki burası hassasiyetin, kırılganlığın bir güç olduğunu söylüyor. Kırılgan olarak gördüğümüz şeyler belki de sadece değişime açık olanlardır, dönüşümdür."


"Kayaların üzerinden sarkan buzların bazıları kırılarak yere düşüyor. Ancak kırılmaları yok olduklarını mı gösteriyor? Düştükleri yerde eriyerek suya dönüşerek akıntıya katılıyorlar. Belki de bazen eskiyi bırakmak için kırılıyoruzdur. Hep deriz ya: bir kere kırıldı mı bir daha asla eskisi gibi olmaz hiçbir şey diye. Zaten eskisi gibi olmaması gerektiği için kırılıyordur belki de, eskisi gibi olmasını istemediği için kırılıyordur. Belki de kırılarak dönüşüyor, yeniyi içimize alabiliyoruzdur."


"Üniversitede aldığım mevlevilik dersinde okuduğum mevlevi bir yazar yazısında Tanrı'nın sevgi ve ışığını içine alabilmesi için kalbin kırılması gerektiğini yazmıştı ve bundan çok etkilenmiştim. Şimdi bu kayaya ve üzerindeki buzlara bakarken bunu görüyorum. Belki de kırılgan kalpler içlerinde en çok sevgiyi taşıyanlardır. İçlerinde en çok sevgiyi taşıyanlar ise içlerinde Tanrı'yı en çok taşıyanlardır, çünkü Tanrı sevgidir ve eminim ki içlerinde Tanrı'yı en çok taşıyanlar aklın kavrayamayacağı, göze görünmeyen muazzam bir güce sahipler."


Bilgeliği için kayaya teşekkür ettim ve kırılganlığımı kucaklayarak yürümeye devam ettim. Biraz daha yürüdükten sonra açık bir alana geldik.



İçimdeki Çocuğa Giden Yol


Greg: "Çok önemli bir yere geldin, burası dört yolun kesişimi. Her bir yol farklı bir şifa alanına açılıyor. Hangi yönden gitmek istiyorsun?" dedi. Hiç düşünmeden ayaklarımın beni götürdüğü yere ilerleyerek devam ettim ve açık bir alanın tam ortasında duran çok güzel küçük bir ağaca vardık, altında ise ağacı çevreleyen agave bitkileri vardı.


"Buranın kutsal bir enerjisi olduğunu hissediyorum" dedim. Greg: "Bu ağaç enerjisel olarak içindeki küçük çocuğu temsil eden ve onu şifalandırabilecek bir ağaç. Ormanın içerisinde o kadar yol içerisinden, hiç bilmeden burayı bulman çok etkileyici ve enteresan. Demek ki içindeki çocuk ile iyi bir ilişki geliştirmek senin için önemli ve bu alanda şifalanmaya ihtiyacın var" dedi.


Böylece bana vereceği ikinci büyük hediyenin kapısını aralamış oldu. Önümde açılan bu kapı ile birlikte sonraki bir ay boyunca içimdeki farklı yaşlardaki, farklı dönemlerden çocuklarla yeniden bağ kuracak, onlara uzun zaman sonra ilk defa hakettikleri ilgiyi, sevgiyi ve şefkati verebilecek, ve böylece kendime olan sevgimde hiç düşünmediğim kadar derinleşebilecektim.


Urala

Comments


bottom of page