top of page

#2 Roko ve Uyanış

  • Yazarın fotoğrafı: Urala
    Urala
  • 6 Mar
  • 9 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 26 Mar


Ait Olma Arayışı

Roko’nun numarasını aldıktan sonra hemen kendisine mesaj attım. Ertesi gün mesajıma geri döndü: ‘Merhaba Didem Hanım sizin şifacınız olabilir miyim, size faydalı olabilir miyim üzerine bir meditasyon yapmam gerekti. Bunun sonucunda size hizmet verebilirim. İlk ihtiyacınız olan çalışmanın travma iyileşmesi olduğunu görüyorum’. Geçmiş travmalarımın hayatımda etkisini hala yoğun olarak hissediyordum. Bu nedenle travma iyileşmesi ile başlamak çok içime sinmişti. 


Çarşamba günü için sözleştik. Öğleden sonra verdiği adreste idim. Derme çatma, tabelası olmayan, dışardan ne olduğu anlaşılmayan, eski bir eve gelmiştim. O gün içtiğim çorba yine ağır gelmişti, midemde ödem ve ağrı vardı. Aynı zamanda evi satmama birlikte önümde açılan büyük bilinmez yolun anksiyetesini üzerimde taşıyordum.  Kısacası ne fiziksel ne de duygusal olarak kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Roko’nun kapısından içeri her açıdan tükenmiş bir kadın olarak girdim. 

Roko ile ilgili benim için ilk göze çarpan şey masmavi ve ışıl ışıl gözleri idi. Sadece mavi ve güzel olması değil, bakınca kendinizi güvende hissettiren bir bakışı vardı. Bakışları ile içime güven duygusunu işlemişti. ‘Evet’ dedi, ‘biraz sizi dinleyim buyrun’. Nerden başlasam diye düşündüm, bir çok geçmiş travmamdan bahsedebilirdim. Sonra hepsinin çok anlamsız olduğunu hissettim. Yıllarca gittiğim terapimde bunları anlatmaktan, analiz etmekten zaten çok sıkılmıştım. Daha fazla geçmişte kalmak istemedim. Bu nedenle özetle sadece şunu dedim:


Didem: ‘Açıkçası şimdi anlatmaya kalksam bir sürü şey anlatırım. Geçmişten getirdiğim bazı ciddi travmamlarım da var ama bunları anlatmak istemiyorum. Zira senelerdir terapide anlatıyorum. Geçmişimde olanlardan bağımsız benim kurtulamadığım, içinden çıkamadığım, çözümleyemediğim derin bir mutsuzluğum var. Çok küçük yaştan beri depresyonla mücadele ediyorum ancak kurtulamıyorum. Senelerdir terapiye gidiyorum, ilaç kullandığım bir dönem de oldu ancak ne yaptıysam olmuyor. Uzun zamandır sebebini bulmaya çalışıyorum ve en son geldiğim noktada şuna karar verdim: modern hayata adapte olamıyorum. İçinde yaşadığımız bu düzen ve toplum yapısı bana çok saçma geliyor, anlamlandıramıyorum. Anlamlandırmadığım için adapte olamıyorum sanırım. Adapte olamadığım için de mutsuzum. Bu dünyaya, bu zamana ve bu topluma ait değilmişim gibi hissediyorum. Bu nedenle çok sık ölümü düşünüyorum. Gitmek istiyorum bu dünyadan. 


Modern insan eski toplum ve uygarlıkları ilkel olarak tanımlıyor. Buna katılmıyorum. Bence eski uygarlıklar bizden daha çok şey biliyorlardı. Başka kadim bilgiler olduğuna  ancak bu bilgeliği kaybettiğimizi düşünüyorum. Teknoloji çok gelişti diye kendimizi çok gelişmiş zannediyoruz. Ancak birey olarak çok gerilediğimizi düşünüyorum. Bence insan olarak biz artık pek bir şey bilmiyoruz. Ne kendimizi biliyoruz, ne vücudumuzu dinlemeyi biliyoruz, ne doğayı biliyoruz, ne de hayatı dinlemeyi görmeyi biliyoruz. Ne yediğimizi, yediğimiz şeyin nereden geldiğini bile bilmiyoruz. İnsanlık olarak çok fazla anlamlı bağı kaybettiğimizi düşünüyorum ve bu kaybın yası içerisinden çıkamıyorum. Göremediğimiz başka bir gerçeklik, başka bir varoluş şekli, başka bir boyut var olmalı. Var olduğuna inanıyorum ama bu boyuta ulaşamıyorum.’


Roko gülümseyerek ‘Hoşgeldiniz’ dedi ve devam etti:  ‘İnsanların çoğu uyur konumda ama siz tek gözünüzü açmışsınız, biraz uyanmaya başlamışsınız. Öncelikle mutsuzluğunuzu araştırarak mutluluğu bulamazsınız. Neden mutsuzum, ne beni mutsuz ediyor sorusu sizi mutluluğa ulaştırmaz. Mutluluğu bulmak için mutluluğu araştırmanız lazım. Ne beni mutlu ediyor sorusunu sorun kendinize. Bu çay içmek, yürüyüşe çıkmak kadar basit olabilir. Sizi mutlu eden şeyleri bulun, bunlara odaklanın ve bunları yapın.’ 


Kalp ile Dinlemek

Burada bir aha anı yaşadım. Senelerdir yaptığım şey tam olarak da buydu, sürekli neden mutsuzum diye soruyor ve sürekli mutsuzluğumu düşünüyordum. Ayrıca neden mutsuzum sorusunun cevabı tabi ki hayatıma daha da mutsuzluk getiriyordu. Dolayısıyla odağımı hep mutsuzluk üzerinde tutarken kendimi buraya hapsetmiş oluyordum. Halbuki kendime daha sık neler beni mutlu ediyor diye sorsam ve bunlara odaklansam neler değişirdi acaba. Herşeyden önce sürekli mutsuzluk düşünmek yerine daha fazla mutluluğu düşünüyor olurdum, ve sadece bu bile eminim beni daha mutlu bir insan yapardı.


Roko devam etti: ‘İkinci olarak yaşadığınız bu hayatı siz yaratıyorsunuz. Hayatınızı bir film olarak düşünün, bu filmin senaristi, direktörü ve yapımcısı sizsiniz. Sizin yüksek bir bilinciniz var ve bu yüksek bilinciniz başka bir boyuttan şu anki hayatınızı film izler gibi izliyor. Belki de siz mutsuz, hasta ve arayışta olan bir kadının senaryosunu yazıyor ve böyle bir film çekmek istiyorsunuz. Bunda yanlış olan hiçbir şey yok. Yüksek bilincinizle bağlantıya geçerseniz o zaman neden böyle bir senaryo yazdığınızı daha iyi anlayabilirsiniz. Bu da tatminsizlik duygunuzu başka bir şeye evriltir. Ya da başka bir senaryo yazmak istiyorsanız başka bir senaryo yazarsınız. Bu tamamen sizin elinizde.’


İkinci aha anımı burada yaşadım. Bu aha anları benim için enteresan anlardı. Senelerdir terapiye giden, sürekli olarak kişisel gelişim ile ilgilenen biri olarak Roko’nun söylediği şeyler aslında sıklıkla duyduğum, okuduğum şeylerdi. Ancak Roko’yu dinlerken söylediği şeyleri sanki ilk defa gerçekten anlıyormuşum ya da idrak ediyormuşum gibi hissetmiştim. Sözleri kalbime işliyordu. Sanki onlarca kez duyduğum bu mesajı bu zamana kadar hiç anlamamışım, hiç idrak etmemiştim. Sonradan farkettim ki zihinle duymak/anlamak ve kalple duymak/idrak etmek arasında çok büyük bir fark varmış. Zihnimle anladığımı düşündüğüm bir çok şeyin bu zamana kadar benliğime nüfuz edemediğini farkettim. Sadece kalbimle duyduğum, gördüğüm şeyler içime nüfuz ederek benliğimde bir dönüşüm yaratabiliyordu. Kalp gözü ile görmenin ne demek olduğunu böylece anlamış oldum. 


Dolayısıyla Roko’nun bu ikinci mesajı ile ikinci bir aydınlanma yaşadım. Bir anda hatırladım ve bildim ki hayatımı herşeyi ile, hastalığım dahil ben yaratıyordum. Bir an düşündüm, ben aslında mutsuz ve arayışta olan kadın filmlerini gerçekten de çok severim, çok da etkileyici bulurum (bknz: eat pray love, wild). Evet ben mutsuz ve arayışta olan bir kadının hikayesini yazıyordum. Sadece üst bilincimle bağlantıda olmadığım için bu zamana kadar farkında değildim. Şimdi de tam olarak neden bu hikayeyi yazdığımı bilmiyordum ancak hikayenin geri kalanını istediğim gibi yazabileceğimi anlamıştım. Bunun için üst bilincim ve içimdeki ilahi güçle bağlantıya geçmeyi öğrenmem gerekiyordu. Tam bu sırada Roko: ‘Peki ne istiyorsunuz?’ diye sordu.


Didem: ‘Açıkçası ilk geldiğimde bu soruyu sorsanız sadece mutlu olmak istiyorum derdim. Ancak şimdi cevabım farklı. Ben kim olduğumu ve ruhumun bu hayattaki amacını keşfetmek istiyorum. Artık hayatımı bilinçsizce yaşamak istemiyorum. Üst bilincimle bağlantıya geçerek kim olduğumu, neden burada olduğumu ve bu hayatta olma sebebimi keşfetmek istiyorum.’


Bırakmak

Roko gülümseyerek yine ‘hoşgeldiniz!’ dedi. ‘Peki size bir seminerden bahsedeceğim ancak öncelikle dediğim gibi bu seansta travma iyileşme çalışması yapacağız. Travma iyileşme çalışması geçmişinizdeki travmaların bugünkü enerji alanındaki etkisini temizlemeye yönelik bir çalışma. Buyrun uzanın.’ 


Peki diyerek masaj yatağına sırt üstü uzandım. Roko gözlerimi kapayarak su üzerinde yattığımı düşünmemi söyledi. Bu sırada üzerimde bir kaç kibrit yaktı ve ‘tamam şimdi ben burada bir enerji boyutu açtım. Odadan çıkacağım çünkü yalnız kalmanız gerekiyor. Sadece gözleriniz kapalı su üzerinde yattığınızı düşünün. Ben tam zamanında geri geleceğim.’ 


Peki dedim ve gözlerim kapalı olarak su üzerinde yattığımı düşlemeye başladım. Bir süre sonra midemde bir büzülme, bir kasılma hissettim. Midemin içinden bir şeyler çekilir gibi oldu. Derken bir anda midemdeki bütün ağrı, mide bulantısı ve rahatsızlık gitti. İnanamadım. Ben travma iyileşmesinden duygusal bir rahatlama beklerken midem iyileşmişti. Halbuki sonradan anlayacaktım ki tüm fiziksel hastalıkların temelinde çözümlenmemiş, şifalanmayı bekleyen duygusal travmalar yatıyor. Tam bu sırada Roko geri geldi. ‘Nasılsınız?’ diye sordu. Ben de ‘midem düzeldi ilginç bir şekilde’ dedim. O da gülümseyerek ‘hiç ilginç değil aslında’ dedi.


Sonrasında beni ayağa kaldırdı, yine elleriyle anlamadığım bir şeyler yaptı havada ve ‘şimdi yatabilirsiniz, geçmiş travmalardan görüntüler gelebilir gözünüze, televizyon izler gibi izleyin sadece’ dedi. Peki dedim ve yattım. O da köşedeki koltuğuna oturdu ve beni izlemeye başladı. Gözümün önüne geçmişten bazı sahneler geldi ve geçti. Sonra Roko ‘peki’ dedi ‘şimdi tekrar ayağa kalkın’. Ayağa kalktım. Yine elleriyle havada anlamadığım bir şeyler yaptı, ‘şimdi bu travmaları bırakacağız, bırakıyorum demeniz yeterli’ dedi. ‘Bırakıyorum’ dememle birlikte içim boşalırcasına ağlamaya başladım. Roko ‘şimdi yatın ve yine su üzerinde yattığınızı hayal edin’ dedi. Peki dedim ve yattım. Bir süre sonra bir anda tüm benliğimi müthiş bir mutluluk, huzur ve sevinç kapladı. Bu o kadar yoğun bir histi ki sanki sevgi ve mutluluk içerisinde yüzüyordum. Tam bu sırada Roko ‘evet mutlu hissediyor musunuz?’ diye sordu. Sadece ‘çok yoğun’ diyebildim. Mutluluktan konuşamıyordum. Kafam güzel olmuştu, uçuyordum resmen. Roko ‘peki kalkabilirsiniz’ dedi ve ben kalkarak karşısına oturdum.


Karşısına oturdum ama kafam çalışmıyor, konuşamıyorum. Mutluluktan sarhoş bir şekilde sadece sevgiyle baygın baygın bakıyorum ama ağzımı açıp bir şey diyemiyorum. Roko güldü ‘evet şu an zihniniz çalışmıyordur, çok normal bir şey demek zorunda değilsiniz.’ Ben de gülümsedim, kekeleyerek ‘teşekkür ederim’ diyebildim. Dilimi yutmuş gibiydim. Roko yine güldü ve ‘şifa olsun’ dedi. 



Gözler Önünde Saklanan

Dışarı çıktığımda yeniden doğmuş gibiydim. Sanki ilk defa gökyüzünü görüyordum. Bulutlara baktım ve gökyüzünün, bulutların güzelliğine inanamadım. İçimden ‘allahım gökyüzünün rengi ne kadar güzel, bulutlar ne kadar güzel, mucize gibi’ diyorum. Biraz yürüdüm, ağaçları gördüm. Herşeyin rengi parlıyordu. Ağaçların yapraklarına baktım, renklerini hayranlıkla izledim. Hayatın mucizevi güzelliğine inanamıyordum. Herşey nasıl bu kadar güzel olabilirdi. 


O akşam kafam güzel bir şekilde eve gittim. Kimse ile konuşmadım, hiçbir şey izlemedim. Sadece koltuğumda oturarak nefes almanın, pencereden gördüğüm ağaçların, şehrin ışıklarının güzelliğini hayranlıkla seyrettim. Ertesi sabah erkenden uyandım, bambaşka bir kadın olarak gözlerimi açtığımın henüz tam olarak farkında değildim. 


İçimde büyük bir mutlulukla kalktım, yine penceremden ağaçların güzelliğine hayran kaldım. Biricik kızım Amos’cuğumun yanına gittim, giydirdim ve sabah yürüyüşümüze çıktık. Her sabah ve akşam evimizin arkasındaki sokağı yürüyorduk. Açıkçası çok da güzel bir sokak değildi. Ancak bu sabah herşey gözüme başka görünüyordu. Aslında herşey aynıydı ama aynı zamanda sanki çok başkaydı. Yol aslında ne kadar güzeldi, daha önce nasıl farketmemişim. Bir anda sarmaşık yapraklarının kıpkırmızı rengini gördüm. Ne kadar güzeldi renkleri! İki adım daha atmama kalmadan yerin kenarındaki minik çiçekleri gördüm, ne kadar narin, minicik ve güzellerdi. Bugüne kadar bu yolu binlerce kez yürümüş olmama rağmen bu yalın ama bir o kadar çarpıcı güzelliklerin hiçbirinin farkına varamamıştım. Sanki gözümün önünden bir perde kalkmış gibiydi.


Yürüyüşe devam ederken Amos’a baktım. Kızım da çok güzeldi. Bir anda insanlar olarak nasıl da bir Amos olamadığımızı farkettim. Amoscuğumun da çok travması vardı, şiddet görmüştü, yangından kurtarılmıştı, çok ürkekti. Yine de tüm bu travmalarına rağmen bu güzel kız her sabah yürüyüşe çıkacağı için dünyanın en mutlu ve heyecanlı kızı oluyordu. Sadece benimle on dakika olsun aynı yolda yürüyeceği, aynı sokağı farklı koklayacağı, aynı kedileri belki farklı bir ışıkta göreceği için… Ne kadar yalın, basit ve bir o kadar da etkileyici bir mutluluk yetisi. Amoscum mucizevi bir şekilde çok güzeldi. Kendimi bu sabah ilk defa Amos gibi hissettim. Aynı yolu başka bir günde yürüyeceği ve yaprakların renklerini farklı bir ışıkta göreceği için çocuklar gibi şen bir kız çocuğuydum. Ben de çok güzeldim. İlk defa kendi güzelliğimi farkettim. Ben de çok güzeldim. Sonra tekrar Amoscuğuma baktım, gözlerindeki hayat ışığının güzelliği karşısında mutluluk, sevgi ve onu bana getiren hayata hissettiğim minnet ile gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Sanki bu zamana kadar körmüşüm de gözlerim açılmış, ilk defa dünyayı, renkleri ve yaşamı görüyormuşum gibi mutluluk ve şükür doluydum.


Roko gözlerimi açmıştı. Minnetimi, sevgimi kelimelerle ifade edemem. O günden beri günlerimin bir çoğuna aynı küçük kız çocuğu hevesi ile başlayabiliyorum. Hayatın tüm güzelliklerine saf, duru ve yalın bir mutluluk ile minnet hissedebiliyorum. Güneşin parıltısı, ısısı, ağaçların yaprakları, çiçekler, gökyüzünün rengi, bulutlar, yağmurun sesi, toprağın kokusu, rüzgarın tenimdeki hissiyatı… Hepsinden çok büyük keyif alıyorum ve içinde bulunduğum ana dair bu basit, her daim orada olan şeyler beni artık minik bir kız çocuğu gibi fazlasıyla mutlu etmeye yetiyor.

Bununla birlikte Roko ile seansımızdan sonra bir türlü iyileşemeyen sindirimim ve midem bir anda iyileşti. O seanstan sonra midem bir daha hiç kötü olmadı ve tüm  kan değerlerim kalıcı bir şekilde düzeldi. Altı ay boyunca bir çok özel hastane ve profesör doktorlara gitmiş ancak hiçbir sonuç elde edememiştim.


Işığa Giden Yol

Roko tanıştığımız günden bu yana benim hayatıma ve benliğime benden hiç ayrılmayan saf sevgi ile dolu bir ışık getirdi. Daha doğrusu bana kendi ışığımı ve içimdeki sonsuz, pırıl pırıl sevgimi gösterdi. Gözlerimin önünden bir perde çekti aldı. Daha önce hayata bakıyor ama görmüyormuşum. Halbuki içimde ne kadar büyük bir güç, sevgi ve ışık varmış ama hiç haberim yokmuş. Hep dışarı bakmışım iyileşmek için. Hep dışardan içime bir şeyler almaya çalışmışım. Zannetmişim ki içimde eksik bir şeyler var, dışarıdan alarak tamamlamaya çalışmışım hep. Sağlığın, iyileşmenin veya mutluluğun tamamlanmak olduğunu zannetmişim. Halbuki ne kadar tam ve bütünmüşüm özümde. Mesele tamamlamak değil mesele çıkarmakmış meğersem. Toplumun dayatmalarını, çevrenin beklenti ve yargılarını, geçmiş travmaların miadını doldurmuş inançlarını, korkuları ve sevgiye ait olmayan herşeyi üzerimden çıkarıp atmakmış. 

Roko benim üzerimden kocaman bir yük, bir perde, kapkaranlık bulutları çıkarıp aldı. Bu bulutlar gidince farkettim ki özümde ben zaten sağlıklıyım, mutluyum, huzurluyum ve parıl parıl parlıyorum. Roko bana beni geri verdi ve bunları yaparken bana kendimi hiçbir zaman muhtaç, zayıf veya hasta hissettirmedi. Dedi ki ‘ben sana bir şey öğretmiyorum, yeni bir şey göstermiyorum, sen zaten biliyorsun, ben sadece sana bildiğin şeyleri hatırlatıyorum.’ Roko bana kim olduğumu hatırlattı.


İşte bu paha biçilemez bir şey. Hakkını ne yapsam ödeyemem. Minnetimi, sevgimi, şükürlerimi sözcüklerle nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Hayranlığımla birlikte Roko’nun bana böylesine cömertçe verdiği bu paha biçilemez hediyeyi, ben de sevdiklerime ve tanıyıp tanımadığım herkese verebilmek istedim. Dalai Lama’nın çok sevdiğim bir sözü var: ‘Dünyanın daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok. Dünyanın acilen ve her türden fazlaca barışçı, iyileştirici, şifacı, onarıcı, sanatçı ve sevgi dolu insanlara ihtiyacı var.’ Ben masa başı bir işte, başarının para ile ölçüldüğü bir meslekte, sadece cv’imi ve banka hesabımı doldurduğum bir hayat tarzı ile bir tane daha başarılı bir insan olmak istemiyorum. Didem buna değer veren bir kadın değil. O zaman neden olmadığı biriymiş gibi rol yapsın. Neden istemediği bir hayata mahkum olsun. Sevgimi yaratıcılığımla yansıtabildiğim ve her türlü canlı ile sevgimle bağ kurabildiğim bir hayatı anlamlı buluyorum. Bu yüzden ben sevgisiyle kendisine ve çevresine şifa verebilen biri olmak istiyorum.


Böylece Rokocum’dan aldığım ilham ve hayranlıkla  içimdeki şifacının, gücün ve yaratıcının peşine düşmeye karar verdim. Bu noktada Roko dört günlük bir seminerden bahsetti bana. Kendimi daha fazla keşfetmeme ve hayat amacımı bulmama yol açacak bir seminer. Semineri kendisi gibi şifacı olan dostu Irma ile birlikte veriyorlardı. İşte böylece yolum Işığa Giden Yol seminerine geldi.


Urala

Comments


bottom of page